NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ
إِدْرِيسَ
عَنْ عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ
عُمَرَ قَالَ
قَالَ نَافِعٌ
حَدَّثْتُ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ
عُمَرَ بْنَ
عَبْدِ
الْعَزِيزِ
فَقَالَ
إِنَّ هَذَا الْحَدُّ
بَيْنَ الصَّغِيرِ
وَالْكَبِيرِ
Nafi şöyle demiştir:
Bu (4406.) hadisi Ömer
b. Abdi'l-Aziz'e haber verdim "Şüphesiz bu, küçükle büyük arasındaki
sınırdır" dedi.
İzah:
Hadisin diğer
kaynaklarında bu rivayet ayrı bir hadis olarak değil, önceki hadisin peşinde
ta'lik olarak verilmiştir.
Bu babda iki hadis yer
almıştır, birisi Atıyye el-Kurazi'den, diğeri de İbn Ömer radıyallahü anhüma'dan
rivayet edilmiştir.
Bu hadislerin her
ikisinin zahiri de çocukluktan çıkıp gençlik dönemine girmenin 15 yaşında
olacağına delalet etmektedir. Ulemanın bu konudaki mütalaalarına geçmeden önce
Atıyye el-Kurazî'nin eteğinde kıl bitmediği için Ölümden kurtulup esir
edildiği hadiseyi kısaca anlatmak istiyoruz:
Rasulullah (s.a.v.)
Medine'yi teşrif ettiği zaman Medine'de Evs ve Hazrec kabilelerinin yanısıra
Yahudi kabileler de vardı. Bu kabilelerden birisi de Benû Kureyza idi.
Rasulullah (s.a.v.) bunlarla bir anlaşma yapmıştı. Anlaşma gereği taraflar
birbirlerine düşmanlık etmeyecekler ve Medine-ye yapılan hücumları birlikte
karşılayacaklardı.
Medine'deki yahudi
kabilelerden Benî Nadir ahidlerini bozdukları için daha önce Medine'den
çıkartılmıştı. Benû Kureyza kabilesi de Hendek savaşı esnasında ahdi bozdu.
Rasulullah'a ihanet ederek müşrikler tarafına geçtiler. Bu hal, Medine
müslümanlanm büyük sıkıntıya soktu, korkulu anlar yaşamalarına sebep oldu.
Müslümanlara karşı
giriştikleri hücumlar sonuç vermeyen, aksine büyük zayiatlar veren Kureyş,
çıkan fırtına ile ordugahları darmadağın, hayvanları telef olunca geri çekilerek
Mekke'ye döndü. Bunun üzerine Rasû-lullah (s.a.v.) ahdi bozup, vatana ihanet
eden Benu Kureyzalıları cezalandırmak istedi. Ashabını derhal Benu Kureyza
üzerine şevketti . Benu Ku-reyzalılar Hz. Nebiden özür dileyip sulh
isteyecekleri yerde kalelerine sığınarak savaşı seçtiler. Bununla da kalmayıp
Rasulullah hakkında yakışıksız şeyler söylediler. Müslümanlar yahudilerin
sığındıkları kaleyi kuşattılar. Kuşatma yirmi beş gün sürdü. Nihayet
muhasaradan bıkıp savaşa başladılar ve mağlup oldular. Onlar da Benu Nadir
kabilesi gibi Medine'den sürülmeye razı idiler. Fakat Rasulullah bu
isteklerini kabul etmedi, haklarında hüküm vermesi için bir hakem seçmelerini
istedi. Onlar da müttefikleri olan Sa'd b. Muaz'ı hakem gösterdiler. Sa'd b.
Muaz haklarında şu kararı verdi: Yahudilerden savaşanlar öldürülecek, çocuklar
ve kadınlar esir edilecek, malları da ganimet sayılacaktır. Bu hüküm ilk bakışta
biraz ağır gibi görünmektedir.
Ama yahudiler hakkında
verilen bu hüküm kutsal kitapları olan Tevrat'taki hükme tamamen uygun
düşmektedir.
Tevrat'ta aynen şöyle
denilmektedir: "Savaş için bir şehre yaklaştığın saman onları sulha çağır.
Eğer kabul edip kapılarını açarlarsa içerdekile-in hepsi haraç verip hizmet
edeceklerdir. Sulha razı olmayıp savaşırlarsa ) zaman orayı muhasara edeceksin
ve Allah sana oranın fethini müyesser edince erkeklerin hepsini kılıçtan
geçireceksin. Kadınları çocukları hayranları ve şehirdeki bütün mallan
alacaksın..."[Ahd-i Kadîm, Teşriiye 20/ 10-15.]
Bu hüküm gereğince
Kureyzah erkeklerden dört yüz kişi öldürüldü. Jocuk mu yoksa genç mi olduğundan
şüphe edilenlerin eteklerine bakıl-ii. Kıllananlar savaşmış sayılarak
öldürüldü, kıllanmayanlar esir edildi. Birinci hadisin ravisi Atıyye el -Kurazi
(r.a)o zaman çocuk olduğu için öl-lürülmeyip esir olarak bırakıldı. Daha sonra
da müslüman oldu.
Yukarıda da işaret
ettiğimiz gibi bu babın birinci hadisinin zahiri, çocukluk ile gençlik çağlan
arasındaki ayırımın etekte kıl bitmesi olduğuna, kincisi de on beş yaş olduğuna
delalet etmektedir.
Ahmed b. Hanbel, İmam
Malik ve îshak b. Raheveyh birinci hadisteki hükmü esas alarak etekte kıl
bitmesini buluğ çağının alameti kabul etmişlerdir. Ancak, Ahmed b. Hanbel on
beş yaşı, sesin kalınlaşmasını ve kızların aybaşı olmasını, erkek çocukların
ihtilam olmaya başlamasını da buluğa alamet saymıştır. İmam Malik ise yaşa
itibar etmemiş, ihtilam olma aybaşı olma gibi alametleri kabul etmiştir.
Şafii ve Hanefiler
etekte kıl bitmesine, buluğ alameti olarak itibar etmemişler, fizikî buluğ
(ihtilam, aybaşı) ya da yaşı esas almışlardır. Ancak itibar ettikleri yaşlar
farklıdır. Bu farklara geçmeden önce âlimlerin, bu babtaki Atıyye el-Kurazi
hadisine bakış açılarına bir göz atalım:
Bu hadise, gençlerin
öldürülüp çocukların bırakıldığı bir esnada vuku-bulmuştur. Dolayısıyla yaş ya
da buluğ sorulduğu takdirde, gayr-i müslimlerin doğru söyleyecekleri son derece
şüphelidir. Çünkü mesele Ölüm kalım meselesidir. Soruya muhatap olan şahıs
baliğ olmuş olsa da veya yaşı onbeşten yukarı da olsa, canını kurtarmak için bunu
gizleyecek, çocuk olduğunu iddia edecektir. Her ne kadar etekte kıl bitmesi
kesin olarak buluğ alameti değilse de bir ölçüdür. Onun için anılan yahudilerin
eteklerine bakılmıştır. Ama bu müslümanlarda buluğ alameti olamaz.
Bu konu ile ilgili
olarak Hattabi de şunları söylemektedir: "Kılın bitmesi, buluğ için bir
sınır sayılamaz. Ancak onunla ehl-i şirk hakkında hüküm verilir. Onların
savaşçıları öldürülür ve kıl bitmesine itibarla geri kalanları sağ
bırakılır."
Buluğa erme konusunda
Şafiilerin görüşü şudur: Erkek çocukları dokuz yaşını doldurduktan sonra
ihtilam olurlarsa baliğ, kız çocukları da yine dokuz yaşım.doldurduktan sonra
aybaşı olurlarsa balığa sayılırlar. Ama erkek çocukları ihtilam, kız çocukları
da aybaşı olmamışlarsa, onbeş yaşını doldurunca baliğ ve baliğa olmuş, yani
erginlik çağına girmiş sayılırlar. Emir ve yasaklarla mükellef olurlar, haddi
gerektiren bir suç işlerlerse kendilerine had uygulanır. Şafiilerin delili üzerinde durduğumuz
hadistir.
Hanefilere göre; Erkek
çocuğun baliğ olması; ihtilam olması, cinsel ilişkide bulunduğu zaman
kendisinden meni gelmesi veya kadını hamile bırakması iledir. Kız çocuklarının
buluğa ermesi de aybaşı olması veya hamile kalması iledir. Şayet bunlar
bulunmazsa yaşa itibar edilir. Ama yaş konusunda Hanefi ulemasının görüşleri
farklıdır.
İmam Azam'a göre bu
yaşın sınırı; erkeklerde on sekiz, kızlarda on yedidir. Yani erkekler onsekiz
yaşına geldikleri halde kendilerinden buluğ alameti görülmezse baliğ
sayılırlar. İmam Ebu yusuf ve Muhammed'in görüşleri diğer imamların görüşü
gibidir. Yani kendilerinde buluğ alameti görülmeyen erkek ve kız çocukları on
beş yaşını doldurunca baliğ ve balığa kabul edilirler.
Buluğ çağı kişinin
mükellef olma yani dininin emirlerine uyup, yasaklarından kaçınmak zorunda
olduğu, aksi halde dünya ve ahiretteki cezalan hak ettiği çağdır. Dolayısıyla
kişinin buluğ çağını tesbit aynı zamanda haddi gerektiren bir suç işlediğinde
haddin uygulanabildiği çağı tesbit-tir. Yukarıya aktardığımız görüşlerle bu
konu açığa kavuşmuştur. Ancak Süfyan'dan nakledilen ilginç bir göıiiş var, onu
da vermek istiyoruz:
Süfyan diyor ki:
"İşittiğimize göre buluğun en aşağısı on dört yaş en yukarısı da on sekiz
yaştır. Mesele had olunca biz en yukarı olanı (onsekiz yaşı) alırız."